gelecek mevzuu; loading...

7 Şubat 2012

film izleyememe rehberi

yazıyooor, yazıyoooor... pitipause yazıyoooor :) :)


  Blog yazmaya başlamadan önce de blog okumayı hep severdim. Ordan oraya atlamak, az ondan az bundan okuyup farklı insanların farklı düşüncelerini öğrenmek güzeldi. Belki de biraz insanların hayatlarını didiklemek gibiydi :) Pek çok blog okudum; kimisi üzerine gerçekten emek harcanmış, güzel tasarımlı ve gayet okunası yazılarla dopdolu bloglardı, kimileriyse; "ay regl oldum sancım var", "ay berkut beni terketti kuyruk acım var canım da cicim hellooooloy" havasındaydı.
  
  Zaman zaman girdiğim bazı bloglarda oldukça güzel film eleştirileri de gördüm. Bu konuda eski arkadaşım,yeni  patronum (:P) mustafa başer gönlümde taht kurdu diyebilirim. Benden duymuş olmayın ama kendisinin bilmem kaç terabitelık bir film arşivi var. Zaman zaman bu arşivi didikleyip var mı işemeli-sıçmalı diyerekten nadide filmler elde ediyorum :))    bkz. midesizler için sinema rehberi


  Ben de sanatsever biri olarak,  bu sinema olayına kendi penceremden bakmak istedim. "Kendi penceremden" evet ama biraz farklı bir açıdan.Hani dışarı çıkıp pencereden içeri bakmak gibi: izlediğim değil de bi sebepten ötürü izleyemediğim filmleri ele alacağız. Aslında her birini inanın uzun uzun anlatsam, eminim sizinde sonunu bi türlü getiremeyeceğiniz bir film daha çıkar ortaya :)
 Bakın baştan açık açık söyleyim; öyle filmleri  yarım bıraktım ki, yazının sonunda bana bağırmanızdan, hakaret edip buraları terketmenizden korkuyorum, ama korkunun ecele faydası yok diyerek başlıyorum:

* Forrest Gump;

 Olabilir ne var? Birinci filmden çirkefleşmeyelim lütfen :) Şimdi efendim işin aslı şu ki; Forrest Gump'ı yaklaşık bir 4 yıl önce filan 10-15 kişilik bir arkadaş grubuyla izleyecektim. Kalabalık böyle sohbet muhabbet gırla gidiyordu ki; sonra hadi film izlenelim denildi. O dönem buralarda bi dvd kiralama modası vardı. Vcd 3 lira, dvd 6 liraydı ve biz 3 lira daha fazla vererek "entel" oluyorduk ki, ben bi kere bile o kamera arkası cart curtu izlediğimizi hatırlamam. Neyse  herkes yerini aldı, ışık kapatıldı filan.

 Heryer dolmuştu, bana da bir armut koltuk kalmıştı. Kıştı dışarda üşümüştüm, ev sıcacıktı. Armut marmut derken uyuyakalmışım :) En son koş Forrest koşu hatırlıyorum. Beni uyandırdılar "git içerki odada yat" diye ben giderken de en son Forrest çıplaktı. Ki hak verin lütfen, en can alıcı sahneleri izlemişim. Neyse...

 Bu filmle alakalı söyleyeceğim şey, ekşi sözlük'e göre kült film olabilir ama ben Tom HANKS'i beğenmem. (Ömer Çelakıl bu cümlemi haftaya programında kıyamet alameti olarak ele alacak, aman kaçırmayın derim)

* Slumdog Millionaire;

  Açıkcası üniveristeyi 2. öğretim okuduğum için genelde gece 2.5- 3 ten önce film izlemeye başladığımızı zaten hatırlamıyorum. Bu Slumdog'ı da arkadaşlarımız önceden izlemiş, abarttıkça abartmıştı. Ben tabi bi süre heyecanla izledim, sonra hem bastıran uyku, hem de acıklı ilerleyen hikaye sebebiyle içlendim uyudum :) tabi burda sevgili erkek arkadaşımın rahat kollarının da payı büyük.

* Vanilla Sky;

  Baştan söyleyeyim izledğim kısmını beğendim. Bilmiyorum, bu garip bir yerde denk gelmişti. Başları filan çok güzeldi. Cameron-Tom filan. Sonra Tom Cruise gitti, Cameron Diaz'ı bıraktı, koştu Penelope Cruz'a ya, film koptu orda benim için. Çok gençtim, atarlıydım ve en acısı yeni aldatılmıştım :) Yalnız benim aldatılma tarzım Cameron'ınkinden daha ağırdı. "Çıktığım çocuk" başka bi kıza radyodan şarkı istemişti. eheh. Bunalımdaydım. Tom'u yumruklamak, Cameron'a sarılıp ağlamak istemiştim. Anam babam vardı yanımda, sanırım renk vermemek için bıraktım izlemedim :)

* Sürü;

   Belki yarım bıraktığım için en üzüldüğüm film de budur. Diğerleri de kesinlikle önemli eserler ama bu bi başkaydı. Hani ders gibi bir filmdi, geçmişi anlamak ve anlatabilmek adına. Yine bir arkadaş grubuyla, gecenin bir yarısı, Mahsun Kırmızıgül filmlerini uzun uzun eleştirdikten sonra Yılmaz Güney'in eşinin; '"Türkiye'nin yeni Yılmaz Güney'i Mahsun Kırmızıgül'dür" lafı üzerine izlemek istemiştik. Yurt dışında ödüller almış, dönemini çok iyi yansıtan ve sorunlara değinen bir film olması itibariyle ilgimizi çekmişti. Kanepe açıldı, battaniye çekildi, ışık kapandı. Zaten bu ışığın kapanması ve battaniye ve artı olarak eniştenizin kaslı kolları yeterince uyku için iyi bir trio iken; bir de maalesef filmin görüntü kalitesinin çooook düşük bir kopyasını ancak bulabilmemizle olaylar gelişti ve uyudum. Uyandığımda arkadaş grubum ve erkek arkadaşım tarafından ölüm tehdidi aldım. Diğer filmler için aynı şeyi pek düşünmesem de "Sürü" sağlam kafayla oturup mutlaka izleyeceğim bir filmdir. He bir de önemli not: Mahsun Kırmızıgül hiç bir zaman bir Yılmaz Güney olamaz. Olmaz... O çok ayrı bir konu.

* The Stepford Wives;

   Eheh. bu filmin olayı çok çok çok başka...Yani şu filmle başlayan olayları bir dizi yapabilir, 3 ciltlik kitap çıkarabilir, bir film alıp yeni bir "notebook" filmi yapabilirim. Çok ayrıntı veremeyeceğim maalesef. Bu filmi izleme şeklim ilk 20 dakika dikkatli, sonra bir 10 dakika heyecanlı, bi 10 dakika ara. Devam etmeye çalıştık ama işler zıvanadan çıkmıştı. Filmle ilgili not: zaten pek  matah bir film de değildi :)

* Cinderella Man;


  Maalesef yine çok yakın bir tarihte gerçekleşti bu olay. Yine çok geç bir saatte başlanan film ve yine düşmanım uyku. Son 20 dakika yine uyuyakaldım. Ama yine mutlaka baştan oturup izleyeceğim bu filmi. Zaten benim en sevdiğim tür olan biyografi türü bir film. Cinderella Man'i izlerken coşup viski-puro filan takılmamız, sanırım bir gevşeme yarattı ve ZzZzZzzz :) ara ara uyanıp devam etmeye çalıştım, inanın dudağımı ısırdım, kendi kendimi cimcirdim ama olmadı. Özür dilerim Russel Crowe :(

 Sonuç olarak  şu yukarıdakileri okuyarak kendinize bir "film izlerken neler yapılmaz" rehberi oluşturabilir ya da siz de benim gibiyseniz üzülmekten kurtulabilirsiniz.


Ha, bi de bu benim en sevdiğim film, Little Miss Sunshine;






görüşürüz :)


picture retrieved from;


thedecay.deviantart.com/